Çernobil’den Akkuyu’ya nükleer tehdit: “Korku ve endişeye hazırlıklı olalım”

Bu haber 02 Mayıs 2015 - 7:40 'de eklendi ve kez görüntülendi.

akkkuyu_4

Korku ve endişe dolu günlere hazırlıklı olalım

Dr.Ali Cerrahoğlu 

Türkiye’yi çok seven ve Çukurova’ya yerleşmek üzerine emeklilik planları kuran yabancı bir öğretmenle sohbet ederken konu açılınca birden dehşetle irkildiğini farkettim. Mersin’de nükleer santral yapılacağını duymamıştı henüz, o anda benden öğrendi…

Aklından geçenler gözlerinden okunuyordu; ‘Kusura bakmayın ben her gün korkulu rüya göremem; yakında evime dönerim…’ der gibiydi.

Mersin’de bir nükleer santral inşaatı başladı. Tüm endişelere, itirazlara, korkulara rağmen.

Deniyor ki; ‘Enerji htiyacımız giderek artıyor… Nükleer enerjiye karşı çıkıyorsunuz; peki yerine ne öneriyorsunuz? Nüfus artıyor, teknoloji ve ihtiyaçlar çoğalıyor… artan enerji talebini nasıl karşılayacaksınız?’

Karşımıza hep bu; ‘ya kırk katır, ya kırk satır’ söylemi getiriliyor: ‘Enerjiye ihtiyaç var, o zaman risklere katlanacaksınız…’

Valla ben karanlıkta kalmaya razıyım. Varsın günde 2 saat elektriğim olmasın; katlanırım… Yanı başımda bir nükleer bomba ile uykularım kaçacağına varsın enerji için sıkıntı çekeyim. İnsanları böyle bir ikilem içerisine sokmak doğru değil.

Dünyayı kaldırabileceği yükün üzerinde bir nüfusla doldurup açlığa, işsizliğe ve eşitsizliğe mahkum bırakıp sonra yaratılan bu suni ihtiyacı insanların hayatını riske atan yöntemlerle karşılamaya çalışmak en doğru yöntem değil.

ÇERNOBİL HALA KORKULU RÜYA

Ben 1986 yılındaki Çernobil felaketini bizzat yaşadım. Oğlumuz henüz bebekti. Yetkililerin ekranlarda cesaret örneği gösterip çayın radyasyon içermediğini göstermek için çay içtikleri günlerdi. Büyük sıkıntılar yaşadığımız,çocuklarımızı radyasyon felaketinden nasıl koruyacağımızı şaşırdığımız günlerdi.

Eminim kazadan bir gün önce sorulsa yetkililerin nükleer enerjinin güvenilirliğine methiyeler düzenlerlerdi. Bugün düzenledikleri gibi… Peki yarını kim biliyor?

Geçtiğimiz hafta Çernobil felaketinin 29. yıl dönümüydü. O zamanın en yüksek teknolojisi ile yapılan santralde, üstelik bir deney sırasında yapılan hatalarla havaya uçtu santral. Çevresindeki felaketi bırakın, binlerce kilometre uzakta İngiltere’de bile hayvanların otlaması yasaklandı çünkü tüm yeşil alanlar, otlar radyasyonla dolmuştu.

Patlamada önce kurtarma ekibi etkilendi. Toplamda 600 bin kişinin kurtarma çalışmalarında görev aldığı hesaplanıyor. Hiçbir şeyden habersiz radyasyonla kirlenmiş sütleri içen yaklaşık 4 bin çocuk tiroid kanseri öldü. (Wikipedia / www.ukraynahayat.com)

Çernobilde patlayan reaktörün üzerine binlerce ton beton döküp gömdüler uzun uğraşılar sonunda. Radyasyon artık dışarıya sızamaz diye ümit ediyorlar.

Ama korkulu rüya betonlarla sona erdi sanmayın. Geçenlerde Çernobil’e 20 kilometre uzaklıkta bir orman yangını çıktı. Bu sefer de patlama sırasında o ormana çöken radyasyon duman olup gökyüzünde uçarak yağmurla başkalarının üzerine yağar diye korku yaşıyor dünya.

Yani 29 yıl sonra bile korku bitmiyor.

Şimdi o günlerin eskide kaldığı, artık teknolojinin geliştiği ve her türlü riskin hesaplandığı söyleniyor. İnanın o zaman da öyle söyleniyordu. Yani Çernobil yapılırken, Fukushima yapılırken de bu reaktörlerin hiç risk taşımadığı, bu santrallerin dünyanın en gelişmiş teknolojisi ile yapıldığı söyleniyordu.

Ama işte sonuç ortada. Binlerce kişinin öldüğü, hastalandığı felaketler zinciri yaşandı.

Ukrayna’dan Japonya’ya geçelim. Nükleer enerjinin bolca olduğu bir ülkeye… Japonya’da siyasilerin seçim vaadlerinin en önemlilerinden birisi nükleer santralleri kaldırmak…

Kendi seçmenlerine nükleer reaktörleri kaldırmayı vaat ediyorlar ama diğer yandan da aynı Japonya başka ülkelerde nükleer santraller yapabilmek için uğraşıyor. Oysa kendi ülkelerinde yakın zamanda büyük bir nükleer felaket yaşandı Fukushima’da.

ENERJİ KENDİ KONTROLÜMÜZDE OLMALI

Globalleşme güzel bir şey. Artık ülkeler bir çok alanda diğer ülkelerle iş birliği yapıyorlar. Ancak bazı konular var ki kontrolü kimseye bırakamazsınız, bırakmamalısınız Sizin kontrolünüzde olmalı. Mesela bir ülkenin savunmasını, sağlığını devletin kendisinin yürütmesi gerekir. Enerji de böyle bir konu…

Yabancı bir ülkeye çok uzun süreli anlaşmalarla çok kıymetli bir arazinizi devredip bağlayıcı anlaşmalarla ülkenizin kaderini teslim etmek doğru değil. Ülkeler kendi çıkarlarına göre hareket ederler.

Yarın bu ülkelerle ters düşerseniz hayat damarlarınızı emanet ettiğinize pişman olabilirsiniz.

Ucuz ve kolay yoldan elde edilecek enerji ile çalıştırılacak fabrikalar gözleri parlatıyor ama ana babalarımzin bize çocuklarımıza aktarmak üzere emanet ettikleri gezegenimizi tahrip etmeye hakkımız yok. Doğanın dengesini yeterince bozduk zaten; buna yenilerini eklemeyelim.

PEKİ TURİZME VERİLEN ZARAR NE OLACAK?

Dünyanın en güzel topraklarında yaşıyoruz Çukurova’da. Mersin Akkuyu bölgesi de bu güzelliğin zirve yaptığı bir yer. Yeryüzünde bir cennet…

Siz şimdi bu cennetin, müthiş bir turizm potansiyelinin ortasında, çocukların top oynayıp denize gireceği sahilleri betonla çevirip içine nükleer malzemeleri koyarak, deniz suyunu ısıtıp balıkları kovalayarak nesiller boyu tüm Çukurova’yı, tüm Türkiye’yi korku ve endişe içinde bırakacak bir yapı kuruyorsunuz.

Düşünsenize; ‘Günün birinde bu reaktörde bir kaza olursa bizim halimiz nice olur’ korkusuyla yaşayan milyonlarca insan…

Nükleer enerjiye çok inansanız ve hiç bir tehlike görmeseniz bile halkın karşı çıkışı, korkusu ve endişesi durup düşünmek için yeter..

Halkın istemediği, vatandaşın inanmadığı, endişe duyduğu bir yapıyı bu topraklarda yaşayan insanları ikna etmeden, eleştirileri görmezden gelerek, eleştirenlere hoyratça davranarak, üstelik de geri dönüşümsüz şekilde yapmak büyük bir hata ve sorumluluk.

Yol yakın mı bilmiyorum ama gelin vazgeçelim nükleer santralden. Gelişmişlik her zaman daha fazla enerji demek değildir.

Temiz ve güvenli bir dünyada yaşayabilmek dileğiyle…

2.05.2015

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.